30 Temmuz 2012 Pazartesi

Bologna’da son gün



- Blogumda yeni dönem...
Donüşe 24 saatten az kala kendi kendime konuşmaların birinci bölümünü yani başlangıç ayağı olan İtalya macerasını, bitirme gereği hissettim. ‘Şehrinle vedalaş’ dedi Murat’cım dün; bu laf işin komik yanı beni garip bir melankoliye soktu, ama iyi geldi. Bologna kuşkusuz benim şehrim değil. Benim şehrim hep İstanbul oldu. Ama 2006’da Ravenna’daki kampüste Erasmus macerası başladığında, ‘bu üniversiteyi bir de gerçek şehrinde tanımalıyım’ demiştim. Bu sene Bologna’nın kızıl kahverengi halini, soğunu, baharını, sıcağını tanımanın güzellliğini yaşadım. Yeni bir şehirle tanıştım, içim hüzünlü, çünkü yeni tanıdığım bu şehirle bugün vedalaşıyorum. Ama yarın şehrime merhaba diyeceğim.
Boğaz köprüsünden geçerken ne olursa olsun hep bu şehire döneyim dediğim şehre, Istanbul’a...
Son bir ay garip olaylarla geçti diyebilirim. Bisikletim örneğin tam onu satacağım gün, kapımın önünden çalındı. Aklımda siyah beyaz, hüzünlü ve komik sahneleriyle, Vittorio De Sica’nın ‘Bisiklet Hırsızları’filmi geldi. Bugün, filmin karelerini, ‘De Sica’ yaşasaydı ve Roma değil de Bologna’da olsaydı nasıl çekerdi diye düşündüm. İtalyan’lardan göçmenlere geçen bu alanın dönüştüğü bir gerçek iken, Piazza Verdi’nin köşesinde ‘bici bici’ diye kulağınıza fısıldayan yeni yoksulluğun sesini nasıl verirdi? İtalyan’ın şehirlerinin sahneleri bu sefer çok renkli ama aynı yakıcılıkta olurdu herhalde.
Avrupa’nın gezdiğim diğer şehirlerinde politik sorunlar, çelişkiler, daha sinsiydi sanki burada ise daha ortada daha kabuledilmiş. 2 Ağustos 1980’de Bologna Istasyonu’na, faşistlerce yapılan sinsi saldırının izleri, yaz sıcağına sessizce yerleşmiş mesela, her yerde afişler,unutmadık diyor. Ölülerini unutmamak güzel galiba, biz de Temmuz’un ateşine gömülen Sivas’ın kent sokaklarında unutulmadığını bilmek gibi... Sahi unutulmadı değil mi? Zaman aşımı unutulmadı?
Son iki hafta Puglia Sicilya ve Liguria gezimiz de ayrı bir koşturmacaydı. Keyif çadır kurma maceraları yaşadık mesela. Lecce ve Porta Cesario en huzur veren kısmıydı diyebilirim bol dinlenme deniz uzun yollar. Sicilya Catania Taormina Syracus, mistik arap tınıları ile, Yunan medeniyetinin eski Roma’nın altında yeniden dirilişini görmek gibiydi. Hele Catania kalesi aynen bunu düşündürdü bana. Daha önce balayımızda Palermo’nun kirli ama büyüleyici oryantal havasını koklamıştık. Gönlümün bir yerinde atlarıkoca binalarıyla Sicilya sadece Palermo iken, Catania ve Syracus beni allak bullak etti. O yüzden Sicilya, Türklerin turizm ajandasına artık girmeli derim. Özellikle Avrupa’nın her yerinden gelen kampçı liseli gençlerin çığlıkları ve dansları arasında çadır kurmak, kitap okumak onları izlemek beni yeniden ergen bir neşeye soktu. İkinci hafta devam ettiğimiz Lugria’da ise, arabamız bozulunca trenle bol maceralı Cinque terre ve Portofino gezisi yaptık, La Spezia ise tatil şehrimiz oldu. Sevdik ama ya arabanın işi yetişmezse diye de korktuk. İtalyanca otomobilcilerle de konuştum ya, ben bu memlekette başımın çaresine bakarım dedim içimden. Öyle telaş, ve 3 tshirtle geçti anlayacağınız, güneyden kuzeye geçiş. Tatilin sonunda evet güney daha dinlendiriciydi dedik hepimiz.

Kısacası çizmenin güneyinden kuzeyine turum yarın bitiyor. Ailem dostlarım ve şehrime kavuşmanın,Üniversitemin şimdilik boş koridorlarına bakmanın, Samatya meydanda bir kadeh rakının keyfine varmanın heyecanı var. Okuyan dostlarıma bu yüzden ilk buradan içten bir merhaba!

3 yorum:

murataytac dedi ki...

Güzel bir dille yazılmış ve kısa bir özet olmuş.Kimbilir belki yeni bir şehirde yeni bir maceraya başlarız bir gün...

gülten s, dedi ki...

Gizemcim..Sohbetini özledim.Sağlıcakla gel.Sevgiler..

kuazimodo dedi ki...

Bilgisayar hatasından dolayı bazı kelimeler bitişik ve karışıktı. Düzeltildi sevgiler