17 Ocak 2012 Salı

Anne

İyi geceler...
'Saçım' yazıma ve blogun ismine annemden harika yorumlar geldi. Tam da bir arkadaşım-öğrencimden aldığım enerjik ve çok mutlu e-postadan sonra, annelerin insanı harika hissetiren bir tarafı olduğunu tekrar düşünüyorum. Kilometrelerce uzakta da olsan yemek yemeği unutma demesi gibi, ya da senin kendine acımasızca saldırdığın anlarda, seninle ilgili hatırladığı komik detaylarla gülümsetmesi gibi... 30 yaşa 1 ay kalmışken ve en yakın arkadaşımın minik bebeği yeni doğmuşken, doğanın bana da anneni anla demesi geç kalmış bir annelik dürtüsü galiba.

Feminizmi çok okuyup kendimce anlamayıp anlamlandırmadan önce de, bu annelik dürtüsünün bizim toplumda hep abartıldığını düşünürdüm. 12 Eylül'de çocuklarını ihbar eden anneler, 16'sındaki kız çocuğunun ölüm fermanına sessiz kalan anneler vardı. Çocuğunu tuvaletde doğurup bırakanlar vardı. Şimdi düşündüm şu an. Anadolu'daki annelik saçma ama olağandışı bir fedakarlık içeriyor . Ölüme boyun eğecek kadar sessiz bir fedakarlık. Sabır ve itaat erkil ya öyle öğretiliyor... Tıpkı namus gibi... Sana seçim şansı vermemişken ve oğlan doğurmadığın için yüzüne tükürülen annelik her gün kadınlığına lanet ediyor...sonu sessizliğe boyun eğmek oluyor.
Ölümü yaşama tercih etmek gibi...Ölümü sonu ölümle zaten eşit olacak yaşama terccih etmek gibi. Sonuçta yıllar önce six feet under adlı bir dizide izlediğim bir dialog vardı. İki nesildir cenaze işleri yapan bir ailenin hikayesiydi. Aile'ye dışardan giren kız arkadaş Isabel, babasının ölümüyle işi yeni devralmış Nate'e soruyordu. Bir çocuğun yeni kaldırılan cenazesi üzerine konuşurken. Eşini kaybeden insana dul deniyor, ailesini kaybeden çocuklara öksüz, çocuğunu kaybeden bir anneyi tanımlayacak hiç bir kelime yok.. Çünkü bu acıyı tanımlayacak kelime yok...
Hüzünlüydü ama yaşam umut içerir. Umut için yaşamı tercih etmek gerekir. Zor annelik ama güzel bir yeni yaşam yarattığı için güzel . Hem yıllardır koskocaman yürekleriyle anne olanlara, Çocuğunu yıllarca haykıran sessizlikleriyle bekleyen Cumartesi ve Plaza de Mayor annelerine ve tabiki çiçeği burnunda annelere itaf olsun bu yazı!!

3 yorum:

Feride dedi ki...

"Birbuçuk yaşından beri
beni annem sevdi
Sakın şaşırmayın buna
daha öncesini anımsamıyorum"
Gizem Bilgin
Canım kızım,
İlkokul birinci sınıfda, anneler günü için, sınıfda yazdığın,(evde değil),öğretmenleri şaşırtmış, bu şiirle okul birincisi olmuştun.
Daha o günlerde, mantıklı düşünce yapınla bugünü çiziyordun canım; tıpkı ak kağıdı beyaza boyayabilmen gibi.
İnanıyorum ki sen çok başarılı bir anne olacaksın. Zaten üniversitede, "kocaman çocuklarına," öğrencilerine bile anne gibi davrandığını görebiliyorum.
Bu yazın kusursuz.
Kendine dikkat et güzelim.
Seni çok seviyorum...
Annen..
F.BİLGİN

murataytac dedi ki...

cok guzel.iyi ki gizem yaz demis ve israr etmisim

Pinar Erkem Gulboy dedi ki...

Ellerine ve ruhuna saglık tatlım, çok güzel yazmışsın. Cocuğu ölen anneler için kullanılan bir isim olmaması, o acının büyüklüğünü ifade ediyor bence de, çok duydum bu sekilde yasanmisliklar, hiç bir seyin acısı evlat acısıyla olculemez diyorlar, çünkü o senin parçan, vücudundan kopan bir uzuv gibi- diyorlar, ve ekliyorlar, "anne olmadan anlayamazsin". Bilmiyorum henüz ben de ne olduğunu o hissin ama yine herkesin aynı sekilde yaşadığını da düşünmüyorum, sen, ben, Cumartesi anneleri, ihbar eder miydik kendi cocuğumuzu? Ya da berdel gönderir miydik? Ama yine de bunu yspmak zorunda kalan annelerin neler hissetmiş olabileceğini çok güzel düşündürmüşsun bize. Bu arada Feride teyzeden senin çocukluk hallerini dinledikce daha da çok anlıyorum güçlü mantığın ve yazım yeteneğini. Ve küçük Gizem gözümün önünde canlanıyor:) daha da çok seviyorum seni canım arkadasım!