15 Ocak 2012 Pazar

Saçım

Fikret Kızılok çalıyor arkada. Bambaşka bir ülkede, kendi sesinle buluşma isteği benimkisi biraz. Akdeniz kokusu geliyor burnuma zaten İtalya'da. Bir de şimdi, burada o güzel sesiyle çalıp söylerken, bense okurken yine, neden savaşıyor insanlar diye ,nefret nasıl büyüyor diye, kendimce yeni bir hümanizma yaratıyorum galiba . Gizem'ce ...

Bugün aklımda aşk vardı, çok özlemek. Evim çok güzel, ufak bir öğrenci evi. Sıla hasretinden çok yalnızlığını kendi seçen bir insanın kendi kendine konuşması bu. Neden ihtiyacım vardı ayrılmaya alışkanlıklarımdan ve sevdiklerimden? Bu soruyla en çok özlemi sorguluyor insan. Nasıl sahiplenir insan yaşadığı yeri? Nasıl şehirlerin ritüelleri gelişir, nasıl oralı olunur, nasıl yabancı? Bugün saçıma baktım saatlerce. Dokuz yıl aynı adama kestirdim Musa'ya saçlarımı, Sonra cihangir'de Hüsnü Ağabey girdi hayatıma. Şimdi ben burada kime kestireceğim saçlarımı diye bir düşündüm. Komik geldi endişem. Kendi kendine sahiplendiğimiz, bizi terketmeyeceğini düşündüğümüz hayatımıza hızla giren öyle sessizce çıkan ne çok insan ne çok mekan var.

Tatların kokuların değiştiği milyonlarca hücre ve alanın her birinde mülkiyetimiz var. Basit şeyler ama garip alışkanlıklar: pijamalar, terlikler, sabah kimle ve nerede uyandığın, sevdiğin şarkılar sevmediğin sesler hepsini ayrı ayrı, ayır ediyorsun. Özlem de bu galiba, tüm bu mülkiyetlerin, sahipliklerin eksikliği. Onun belki bir daha elinde olamayacağı düşüncesinin hiç akla getirilmemesi... Ayrılığın ölümün kaybolmanın göç etmenin zorluğu...

Özlem yaşamın dinamiği özlenenleri düşünmek ise bir sorumluluk... Bugün belki de bu yüzden sevdiklerinden haksız yere ayrı kalan gazeteciler var aklımda sadece insan olarak çocugunu babasız büyüten anneler, sabah çayını demlerken kadınlarının yatakta olmadığını bilen erkekler ve yalnızlık...

2 yorum:

Feride dedi ki...

İki yazını da çok beğendim. Tam da seni anlatıyor. Sende de devrik cümle merakı var, tıpkı annen gibi.
Teoman

Feride dedi ki...

Canım Gizemcim,
İtalya da İnsani bir kaygı ile saçını düşünmen o kadar olağan ki; biz kadınlar en uç olaylarda bile yapımız gereği bakımlı olmaya özen gösteririz. Bugün Oda TV'de CNN'de "Medya Mahallesi" adlı programın sunucusun sorulan bir soruya verdiği yanıt çok ilginç bir rastlantı ile senin saçınla ilgili kaygının benzeriydi. "Tutuklanmaktan kork muyor musunuz?" diye sormuşlar Ayşegül Arslan'a, Yeni Harman dergisine verdiği röportajda; "Korksam da işimi/ mesleğimi korka korka yapacağım. Bu cesaret değil, başka türlü yapamamak... içeri girmekse gireriz. Ama insani, kadınsı kaygılarım var, 'hay Allah saçımı boyamazlar' herhalde diye düşünüyorum." demiş.
Yazının devamında Sayın Arslan'a,tutuk evinde boyaya izin verildiğini; ancak tutuklu kadınlara saçlarını iki saat sonra yıkayabilecekleri söylendiğinden, hepsinin kafasının yeşil olduğu anlatılıyor.
Bloğundaki "Saçım" yazında tutuklu gazetecilerin özlemlerini yüreğinde hissedişin yansıyordu; tutuklanma kaygılarının da paylaşanı oldun sanki. Bu tip kaygılardan uzak günleri düşleyelim, ülkemiz insanları ve tüm insanlık için...
Güzel yazılarına devam birtanem. Annen